Telefon
0 (538) 315 20 89
Doç. Dr. Osman Yıldırım Obezite Cerrahisi
0 (538) 315 20 89
Reflü nedir sorusu, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıyla oluşan yanma hissi nedeniyle günümüzde en sık araştırılan sağlık problemlerinden biridir. Mide asidinin yemek borusuna (özofagus) doğru yer değiştirmesi, sadece basit bir yanma hissi değil, tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini ciddi oranda düşüren kronik bir sorundur. Bu makalede, bir hekim gözüyle gastroözofageal reflü hastalığının (GÖRH) tüm detaylarını, fizyolojik sebeplerini ve en güncel tedavi protokollerini derinlemesine inceleyeceğiz. Amacımız, reflü belirtileri nelerdir sorusundan başlayarak, beslenme düzenine kadar aklınızdaki tüm soru işaretlerini bilimsel ve anlaşılır bir dille gidermektir.
Reflüyü anlamak için öncelikle sindirim sisteminin çalışma mekanizmasını kavramak gerekir. Normal bir sindirim sürecinde, yuttuğumuz gıdalar yemek borusundan geçerek mideye ulaşır. Yemek borusu ile midenin birleştiği noktada “Alt Özofagus Sfinkteri” (LES) adı verilen kaslı bir kapakçık bulunur. Bu kapakçık, gıdalar mideye girdikten sonra kapanarak asidin yukarı kaçmasını engeller.
Ancak reflü hastalarında bu kapakçık işlevini tam olarak yerine getiremez ve gevşek kalır. İşte bu noktada reflü neden olur sorusunun cevabı ortaya çıkar: Mide asidi, pepsin ve bazen safra içeriği, savunmasız olan yemek borusu dokusuna temas ederek tahrişe (özofajit) yol açar. Bu durumun kronikleşmesi ise Gastroözofageal Reflü Hastalığı olarak tanımlanır.
Pek çok hasta sadece mide yanması şikayetiyle kliniğe başvursa da, reflü çok daha geniş bir semptom yelpazesine sahiptir. Reflü belirtileri nelerdir sorusuna verilecek en net yanıt, semptomların tipik ve atipik olarak ikiye ayrılmasıdır.
Tipik Belirtiler:
Mide Yanması (Heartburn): Göğüs kemiğinin arkasında, genellikle yemeklerden sonra başlayan ve boğaza doğru yayılan yakıcı bir histir.
Regürjitasyon (Ağıza Acı Su Gelmesi): Mide içeriğinin, asit veya gıda parçalarıyla birlikte efor sarf etmeden ağıza geri gelmesidir.
Atipik (Gizli) Belirtiler:
Kronik Öksürük: Özellikle geceleri artan ve açıklanamayan kuru öksürük.
Ses Kısıklığı ve Larenjit: Asidin ses tellerini tahriş etmesi sonucu oluşur.
Boğazda Takılma Hissi (Globus): Sürekli boğazda bir yumru varmış hissi.
Göğüs Ağrısı: Bazen kalp krizi ile karıştırılabilecek şiddette göğüs ağrıları.
Diş Çürükleri: Ağız içindeki asit dengesinin bozulmasıyla diş minesinin aşınması.
Bu belirtilerin sıklığı ve şiddeti kişiden kişiye değişebilir. Ancak haftada iki kereden fazla bu şikayetleri yaşıyorsanız, profesyonel bir teşhis almanız şarttır.
Hastalığın kökenine indiğimizde, reflü neden olur sorusunun tek bir cevabı olmadığını, multifaktöriyel bir süreç olduğunu görürüz. Fizyolojik bozukluklar ve yaşam tarzı hataları birleşerek hastalığı tetikler.
Mide Fıtığı (Hiatal Herni): Midenin üst kısmının, diyafram kasındaki açıklıktan göğüs boşluğuna doğru kaymasıdır. Bu durum kapakçık mekanizmasını bozar.
Mide Boşalımının Gecikmesi: Midenin sindirilen gıdaları ince bağırsağa göndermekte yavaş kalması, mide içi basıncı artırarak reflüye zemin hazırlar.
Karın İçi Basıncın Artması: Obezite veya hamilelik gibi durumlar mideye dışarıdan baskı yaparak asidin yukarı kaçmasını kolaylaştırır.
Günlük hayatta yaptığımız pek çok masum görünen eylem, aslında reflüyü ne tetikler listesinin başında yer alır. Bunları bilmek, korunma stratejisinin ilk adımıdır:
Hatalı Beslenme Alışkanlıkları: Aşırı yağlı gıdalar, kızartmalar ve fast-food tüketimi mide boşalımını geciktirir.
Sigara ve Alkol: Nikotin ve alkol, alt özofagus sfinkter basıncını düşürerek kapakçığın gevşemesine neden olur.
Bazı İlaçlar: Tansiyon ilaçları, kas gevşeticiler ve bazı ağrı kesiciler reflüyü tetikleyebilir.
Stres: Doğrudan asit üretimini artırarak semptomları şiddetlendirir.
Hastalarımız genellikle belirtileri anlatarak gelirler, ancak kesin tanı ve hastalığın derecesini belirlemek için modern tıbbi yöntemler kullanırız. Reflü teşhisi nasıl konulur sorusunun yanıtı, hastanın öyküsüne ve semptomların şiddetine göre değişir.
Gastroskopi (Endoskopi): Ucunda kamera bulunan ince bir boru ile yemek borusu ve midenin incelenmesidir. Bu yöntemle yemek borusundaki tahribat (özofajit), mide fıtığı veya Barrett özofagusu gibi komplikasyonlar net olarak görülür.
pH Metri: Yemek borusuna yerleştirilen ince bir kateter veya kapsül ile 24 veya 48 saat boyunca asit kaçış miktarı ölçülür. Bu, “gizli reflü” tanısında altın standarttır.
Manometri: Yemek borusunun kasılma gücünü ve kapakçık basıncını ölçen bir testtir. Özellikle cerrahi düşünülen hastalarda mutlaka yapılmalıdır.
GÖRH, yönetilebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Reflü tedavisi nasıl olur diye merak eden hastalarımıza yaklaşımımız basamaklı bir sistemdir. Önce yaşam tarzı değişikliği, ardından ilaç tedavisi, cevap alınamazsa cerrahi yöntemler gündeme gelir.
Tedavinin ilk aşamasında mide asidini baskılayan veya nötralize eden ilaçlar kullanılır:
Proton Pompa İnhibitörleri (PPI): Midedeki asit üretimini güçlü bir şekilde bloke ederler. Dokunun iyileşmesine zaman tanırlar.
H2 Reseptör Blokerleri: Asit salgısını azaltarak gece yanmalarını hafifletirler.
Antiasitler ve Aljinatlar: Mide içeriğinin üzerinde bir tabaka oluşturarak asidin yukarı kaçışını fiziksel olarak engellerler.
İlaç tedavisine yanıt vermeyen, mide fıtığı büyük olan veya ömür boyu ilaç kullanmak istemeyen genç hastalarda cerrahi seçenekler değerlendirilir. En yaygın yöntem Laparoskopik Nissen Fundoplikasyonudur. Bu işlemde midenin üst kısmı yemek borusunun alt ucu etrafına sarılarak doğal bir kapakçık oluşturulur.
Tedavinin en kritik ayağı şüphesiz beslenmedir. İlaçlar semptomları baskılar ancak asıl iyileşme mutfakta başlar. Reflü hastaları nasıl beslenmelidir sorusuna verilecek cevaplar, bir diyet listesinden ziyade bir yaşam biçimi değişikliğini içerir.
Aşağıdaki gıdalar alt özofagus sfinkterini gevşeterek veya mide asidini artırarak reflüye ne iyi gelir sorusunun tam tersine, durumu kötüleştirir:
Kafeinli İçecekler: Kahve ve koyu çay, kapakçık basıncını düşürür.
Çikolata: İçerdiği metilksantin nedeniyle reflünün en büyük düşmanlarından biridir.
Nane ve Naneli Ürünler: Ferahlatıcı etkisi olsa da mide kapağını gevşetir.
Domates ve Salça: Yüksek asit içeriği nedeniyle tahrişi artırır.
Yağlı ve Kızarmış Yiyecekler: Mideyi geç terk ettikleri için asit salgısını uzatırlar.
Gazlı İçecekler: Mide içi basıncı artırarak geğirmeye ve asit kaçışına neden olur.
Baharatlar: Özellikle acı biber, karabiber ve köri mide yüzeyini tahriş eder.
Beslenme düzeninizde şu gıdalara ağırlık vermeniz, mide asidini dengelemenize yardımcı olacaktır:
Lifli Gıdalar: Yulaf ezmesi, tam tahıllı ekmekler ve esmer pirinç mide asidini emer.
Sebzeler: Patates, havuç, fasulye, brokoli gibi gaz yapmayan haşlanmış sebzeler.
Zencefil: Doğal bir anti-inflamatuar olan zencefil, mideyi yatıştırır.
Muz ve Kavun: Asidik olmayan bu meyveler mide yanmasını hafifletmeye yardımcı olur.
Yağsız Proteinler: Tavuk göğsü, balık ve hindi eti (ızgara veya haşlama).
Tıbbi tedavilerin yanı sıra, evde uygulayabileceğiniz bazı doğal yöntemler de semptomları hafifletebilir. Reflüye ne iyi gelir araştırması yapanlar için bilimsel temelli bazı öneriler şunlardır:
Sakız Çiğnemek: Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgısını artırır. Tükürük, bazik yapısı sayesinde yemek borusuna kaçan asidi nötralize eder ve yıkar.
Meyan Kökü: Mide zarını koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir ancak tansiyon hastaları dikkatli kullanmalıdır.
Aloe Vera Suyu: Mide yanmasını azaltıcı etkisiyle bilinir, ancak saf ve katkısız olmasına dikkat edilmelidir.
Karbonatlı Su: Geçici bir rahatlama sağlasa da sürekli kullanımı tuz dengesini bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.
Önemli Not: Doğal yöntemler destekleyicidir, asıl tedavinin yerini tutmaz. Mutlaka doktorunuza danışarak uygulayınız.
Hastalığa yakalanmamak veya mevcut hastalığın ilerlemesini durdurmak elinizdedir. Reflüden korunmak için nelere dikkat edilmelidir sorusunun cevabı, günlük rutinlerinizde yapacağınız küçük ama etkili değişikliklerde saklıdır.
Gece reflüsü yaşayanlar için en etkili yöntemlerden biridir. Yastığı yükseltmek yerine, yatağın baş kısmını 15-20 cm kadar kaldırmak, yerçekimi etkisiyle asidin midede kalmasını sağlar. Bunun için özel reflü yastıkları da kullanılabilir.
Yemek yedikten hemen sonra yatmak, reflüye davetiye çıkarmaktır. Midenin boşalması için yatmadan en az 3-4 saat önce yeme işlemini sonlandırmalısınız. Akşam yemeğinden sonra sadece su tüketimine izin verilmeli, çay-kahve keyfi yapılmamalıdır.
Yapılan araştırmalar, sol tarafa yatmanın reflü ataklarını azalttığını göstermektedir. Sağ tarafa yatıldığında mide kapakçığı asit seviyesinin altında kalabilir ve sızıntı kolaylaşır.
Fazla kilolar, özellikle karın bölgesindeki yağlanma, mideye ekstra baskı uygular. Vücut kitle indeksinizi ideal seviyeye çekmek, reflü belirtileri nelerdir diye arama yapmanıza gerek kalmadan semptomlarınızı %50 oranında azaltabilir.
Karnı sıkan kemerler, korseler veya dar pantolonlar mide içi basıncı artırır. Yemek yerken ve sonrasında rahat kıyafetler tercih edilmelidir.
Reflü, “basit bir mide yanması” olarak geçiştirilmemelidir. Tedavi edilmeyen kronik reflü, yemek borusunda ciddi hasarlara yol açabilir:
Özofajit: Yemek borusunda ülserler ve kanamalar oluşabilir.
Darlık (Striktür): Sürekli asit hasarı sonucu doku iyileşirken sertleşir ve yutma güçlüğüne neden olan darlıklar oluşur.
Barrett Özofagusu: Bu durum kanser öncüsü bir lezyondur. Yemek borusu hücreleri şekil değiştirerek bağırsak hücrelerine benzer hale gelir. Bu hastaların özofagus kanseri riski arttığı için düzenli endoskopik takip gereklidir.
Özetlemek gerekirse, reflü nedir sorusuyla başlayan bu yolculuk, sadece mideyi değil tüm yaşam kalitesini etkileyen bir süreci kapsar. Doğru beslenme, ideal kilo kontrolü ve hekim kontrolünde sürdürülen ilaç tedavileri ile reflü tamamen kontrol altına alınabilir bir hastalıktır. Eğer yukarıda bahsettiğimiz belirtileri yaşıyorsanız, kendi kendinize teşhis koymak yerine bir Gastroenteroloji uzmanına başvurarak size en uygun tedavi planını oluşturmanız, uzun vadeli sağlığınız için atacağınız en önemli adım olacaktır.
Obezite hesaplamada kilonuzun, boy değerinizin karesine bölünmesiyle (kg/m²) hesaplanan Vücut Kitle İndeksi (VKİ) değeri kullanılır.
Dünya sağlık teşkilatına göre VKİ nin 20-25 arasında olması “normal”, 25-30 arasında olması “kilolu”, 30-35 arasında olması tip 1 obez ya da “şişman”, 35-40 arasında olması “tip II veya ileri obez”, 40’ın üstünde olması ise “morbid obezite” yani hastalık kabul edilecek düzeyde şişman olmak anlamını taşır. Spesifik durumlarda bu değerler değişebilir, lütfen daha doğru sonuçlar için iletişime geçiniz.